İki önemli arşivimizden biri olan Cumhuriyet Arşivi’nde , Zile’miz ile ilgili pek çok belge okunmayı ve yorumlanmayı beklemektedir. Bu belgelerden yola çıkarak Zile’nin çeşitli dönemlerdeki durumu hakkında önemli ipuçları elde etmekte ve bilgi sahibi olmaktayız.
Cumhuriyet arşivinde Zile ile ilgili belgelerde milli mücadelenin öncesindeki ve hemen sonrasındaki süreçte asayiş ile ilgili hadiseleri içeren belgelerin çokluğu dikkati çekmektedir. Bu yazımız , bu tür belgelerden biri olan ve ilmi bir araştırma yapmak için geldiği Zile’de öldürülen Macar asıllı Vayt’ın durumu ile ilgidir. “Samsun ve Tokat civarında incelemelerde bulunmak üzere Türkiye'ye gelen Macaristan ordusu eski albaylarından Vayt'ı öldürmekten zanlı Zile Saraç köyü çobanlarından İbrahim ve Ahmet hakkındaki takibatın bitirilmesi” konu başlığı ile arşivde kayıtlıdır.
Aslında Zile tarihi ile ilgili araştırmalarda , Zile’de gerçekleşen bir cinayetin konu edilmesi , şehrimizin isminin – geçmişte yaşanmış olsa da - bu tür olaylar ile anılıyor olması hepimizi rahatsız etmektedir. Kıymetli araştırmacılarımızın da ifade ettikleri gibi bizim çıkarmadığımız ama bize mal edilen hatta okullarımızda okutulan İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük dersi kitaplarında da yer alan “Zile İsyanı” bu rahatsızlığımızın ile ilgili konuların herhalde ilk sırasını teşkil etmektedir. Ancak Osmanlı arşivindeki belgeler iyi incelendiğinde şu hemen fark edilir ki , savaş öncesi ve sonrası dönem , devlet otoritesinin en çok zaafa uğradığı dönemlerdir. Bu sadece Osmanlı Devleti için değil tüm devletler için de geçerlidir. Dolayısıyla ; arşivde bu tür belgelere tesadüf etmek sadece Zile için değil diğer tüm şehirlerin tarihi ile ilgili araştırmalarda karşılaşabileceğimiz son derece tabii bir durumdur.
Macar asıllı Vayt’ın öldürülmesi ile ilgili belge Başbakanlık ve Dahiliye nezareti ile Samsun ve Tokat valilikleri arasındaki yazışmaları içermektedir. Osmanlıca olarak tertip edilmiş olup , 4 sayfadan ve 4 adet yazışmadan ibarettir. Yazımızda bunlardan birinin tam metnini , diğerlerinin de konuyu özetleyen bölümlerini ( italik yazı tarzı ile ) sunacağız.
Belgeye göre ; Macar ordusundan emekli bir albay olan Vayt [1]“tedkikat-ı ilmiyede bulunmak üzere” Zile’ye gelmiştir. Bu ilmi incelemenin konusundan ve içeriğinden bahsedilmemiştir. Ancak , Zela savaşı ile ilgili incelemelerde bulunmak üzere pek çok bilim insanının Zile’ye geldiğini hatta bazılarının haritalar yayınladıklarını biliyoruz. Macar subayının Zile’de incelemede bulunduğu noktalar ve ölü bulunduğu yer bu konuyu bir asker gözüyle tetkik etmek üzere geldiği ile ilgili hissiyatımızı kuvvetlendirmektedir.
Zile’ye gelmeden evvel de zamanın Dışişleri Bakanlığı olan Hariciye Nezareti ve Genelkurmay Başkanlığı olan Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Vekaleti’nden onay alınmıştır. Samsun’a geldiğinde yanında “Wilhem Karem” isminde bir Alman makinistin bulunduğundan bahsedilmektedir. Yine aynı belgede bu Alman makinistin Vayt’ın şoförlüğünü de yaptığı anlaşılmaktadır. Ancak , O’nun akıbeti hakkında başka bir malumat yoktur. Ayrıca , Sezar’ın savaş yerini tetkik için gelen Bir Macar subayının beraberinde bir Alman makinistini getirmesi izaha ihtiyacı olan bir durumdur.
Anlaşıldığı kadarı ile , Türkiye’de Macar subayını ağırlama işi Bekir Sami Bey’e verilmiştir. Milli mücadele yıllarında , Londra Konferansı’nda TBMM’yi temsil eden kişi olarak bildiğimiz Bekir Sami Bey’in kendisi de ağırladığı misafiri gibi bir albaydır . Daha sonra Amasya mebusu olarak meclise girmiştir[2]. Vayt, Rumi takvim ile 1 Eylül 1341 (Miladi -1925) tarihinde beraberinde kendi şoforü ve Bekir Sami Bey’in şoförü olduğu halde Samsun’dan ayrılmış ve Tokat’ta bulunan Bekir Sami Bey’in çiftliğine gelerek burada 1 gece misafir olmuştur. Vayt, “…kapalı çantasını şoför Wilhem’in nezdine bırakmış ve Bekir Sami Bey’in mahdumu Şevket Bey tarafından belediye reisine hitaben yazılan tevcihnameyi hamil olduğu halde ertesi günü otomobil ile Zile’ye gitmiş ve orada kalmıştır.”[3]
Vayt, 4 Eylül 1341 / M. 1925 Tarihinde Zile’de Belediye dairesinin misafirhanesine yerleşerek ilmi araştırmalarına başlamıştır. “…üç gün kadar kasabanın cenup ve şimal taraflarında tedkikat ifa ve akşamları dairesine avdet ederken 5 Eylül 341 den sonra avdet etmemesi belediye reisinin nazar-ı dikkatini celb etmiş…”[4] Belgeden anlaşıldığı üzere ; Vayt’ın araştırmasında , Zile’nin özellikle güney ve kuzey taraflarına yoğunlaşmış olması Sezar’ın savaşı ile ilgili malumata vakıf olduğunu göstermektedir.
Sezar’ın savaş yeri bir çok yerli ve yabancı araştırmacının merak konusu olmuştur. Bu yabancı araştırmacılardan bazıları Zela Savaşı ile ilgili haritalar da oluşturmuşlardır. Ancak bilinen bir gerçek vardır ki , bu konudaki en önemli kaynak Sezar’ın ordusunda bir teğmen olarak yer alan ve daha sonra sefer anılarını kaleme alan Hirtius’un yazdıklarıdır.
Aulus Hirtius kayıtlarında; Sezar’ın Zile’ye güney istikametinden geldiğini ve Pharnaces’in de olası bir mağlubiyette merkezi olan Sinop’a dönme düşüncesini dikkate alarak Zile’nin kuzeyinde bir mevkide konumlandığını yazmıştır. Burada unutulmaması gereken husus, savaş alanını Sezar’ın değil , Pharnaces’in belirlemiş olmasıdır. Zira Pharnaces , Zile’yi savunan ve burada Sezar’dan daha önce bulunan taraf olduğuna göre savaş alanı seçiminde inisiyatif sahibi olan yegane kişidir. Pharnaces’in olası bir yenilgide Karadeniz’e kaçış imkanlarını göz önünde bulundurma zorunluluğu , Zile’nin kuzey istikametini ya da ona yakın bir noktayı tercih etmiş olmasını gerektirmektedir. Hirtius’a göre bu yer ; Zile’nin etrafını çeviren dağlardan en yükseğinin bulunduğu noktadır. Macar misafirimiz Vayt , bu gerçeği fark etmiş olmalıdır ki ; şehrin etrafındaki en yüksek tepenin eteklerinde bulunan Saraç Köyü’nün yakınlarında tetkikat yapmıştır.
Tarih ilminin bilinen bir kaidesi vardır ki ; tarihte bilgiler kesin değildir. Yeni belgeler ve bilgiler , eski kanaatleri değiştirebilir. Bu konudaki araştırmaları ve Zile Tarihi’ne katkıları hepimizce malum olan Sayın Yaşar Kamil Paşay Beyefendi’nin savaş mevkii olarak , çok eski bir tarihte, Yünlü- Yaylayolu Köyleri arasındaki Altıağaç mevkiini gösterdiğini biliyoruz. Ancak , biraz evvel bahsettiğimiz bilginin yığılan ve ilerleyen özelliği nedeniyle zaman içinde O’nun da savaş yeri konusundaki fikirlerinde değişiklik olabileceğini ya da yeni ihtimaller belirmiş olabileceğini (sadece) tahmin ediyorum. Hülasa ; bu yazının asıl maksadı Sezar’ın savaş yerini kesin olarak tespit etmek değil , yakın tarihe ait bir belgeden yola çıkarak bu konudaki bilgi birikimimize katkı sağlamaktır. Bu nedenle , kısaca şahsi kanaatimi ifade etmekle beraber , bu bahsi ehline teslim etmek istiyorum.
Macar ordusu esli miralayı Vayt’ın , Zile’de kaldığı 4.günü ( Rumi , 8 Eylül 1341 – Miladi , 8 Eylül 1925 ) “…çantasını misafir olduğu belediye dairesindeki odada bırakarak bi’l-ahire adem-i avdeti ve avakıb-ı ahvalinden de haber alınamaması…” belediye reisinin dikkatini çekmiş , durumundan endişe duyulması üzerine de vaziyet derhal kaymakam Hüsnü Bey’e bildirilmiştir. Kaymakam Bey’in talimatı ile Jandarma bir soruşturma başlatmış ve hadise çok kısa bir zamanda aydınlatılmıştır.
Kaymakamlığın, 11 Eylül tarihinde Tokat Vilayeti’ne çektiği telgrafnamede olay ayrıntılı bir biçimde anlatılmıştır.
Buna göre ; emekli Macar subayının tedkikat yaparken ; “Saraç Karyesi civarındaki Karakoç Mevki’i’ne kadar ilerleyüp mahal-i mezkurede karyenin Sığır tüccarı İbrahim ve Ahmed’e tesadüf ettiği ve Türkçe bilmemesi ve firari ve hırsız zan edilmesi hasebiyle sırf üzerindeki elbise , durbin ve çantasına tam’an çok miktarda parası mevcud olacağı zan ve zehabına binaen” karşılaştığı bu şahıslar tarafından öldürülmüştür. Yine aynı telgrafta “… bıçakla katl ve cesedin de o civara defn edildiği…” nin anlaşıldığı yazmaktadır. Ayrıca ;” cesedin bir heyet-i adliye tarafından keşf idildikten sonra bulunduğu mahalden kaldırılarak kasabaya nakl ve bir mahal-i münasibe defn ettirilmesi…”[5] sağlanmıştır. Anlaşılacağı üzere ; Macar subayının cesedi bulunarak münasip bir yere defnedilmiştir. Fakat münasip mahalin neresi olduğu şu an dahi meçhuldür. Maktulün özel eşyaları bir heyet huzurunda açılmış , birkaç nüsha zabıt düzenlenmiş ve bir nüshası eşyalar ile birlikte mühürlenerek zamanın iç işleri bakanlığı olan Dahiliye Vekaleti’ne gönderilmiştir. Cinayeti gerçekleştiren iki şahıs ise hemen yakalanmış ve adliyeye sevkedilmiştir.
Macar subayının önemli bir şahıs olması , Harbiye Nezareti’nden ve Dış işleri Bakanlığı’ndan izinli olarak bölgede bulunması , kendisine yardımcı olunması hususunda çeşitli makamlara talimatlar verilmesine rağmen bir cinayete kurban gitmesi resmi makamlar nezdinde bir infiale neden olmuştur. Hadisenin yansıması Başbakanlık makamına kadar ulaşmış ve resmi makamların ihmali olup olmadığı hususunda bir soruşturma başlatılmıştır. Soruşturmayı Dahiliye Vekaleti yürütmüş ve Samsun ve Tokat Vilayetleri ile Zile Kaymakamlığı’ndan malumat istenmiştir. İşte yukarıda muhtelif kısımlarda yaptığımız alıntılar , üst makamlara yazılan bu bilgilendirme yazılarını içermektedir.
Vayt’ın Samsun’dan başlayarak Zile’de sonuçlanan hazin macerasında başta kendisinin bir çok ihmali söz konusudur. Samsun’dan , Amasya ve Tokat’a gelirken : “Kendisi muhafız talep etmemiş ve esasen vilayet dahilinde asayişin mükemmel olduğu ve otomobil ile gittiği içün jandarma terfik ( refakat) edilmediği…” ve aynı tedbirsiz hali Zile’de de tekrarladığını kaymakamlığın yaptığı tahkikattan anlamaktayız ; “kimseye haber vermeksizin ve hükümetten de muhafız almaksızın gitmiş olduğu Zile’ye yarım saat mesafede Saraç karyesi civarında maktulen cesedi bulunmuş …”
Bu soruşturmadan bir ihmalin değil bir talihsizliğin yaşandığını anlamaktayız. Çünkü bu olayın gerçekleştiği günlerde Kaymakamlık makamında bir görev değişikliği ve tayin gerçekleşmiştir. Yine de tayini çıkan kaymakam Hüsnü Bey , Macar Subayı’nın gelmediğinin anlaşılması üzere hemen ertesi gün Jandarmaya inceleme emrini vermiştir: “9 Eylül 341’ de Jandara Dairesi’ne bir emr-i tahkik havale tevdi’ kılıınmış ise de aynı gün kaymakamın infikakı ve vekilinde ertesi günü vazifeye mübaşereti gibi vuku’bulan tebdilat dolayısiyle ahval-i mebhuse hakkında fazla malumatı olmayan vekil tarafından da her nasılsa gerek vürudundan gerek guyubetinden vilayete malumat verilmemiş…”[6] Görüldüğü üzere ihmal, olaya müdahelede değil sadace , cinayetin Tokat Vilayeti’ne geç bildirilmesinde yaşanmıştır.
Soruşturma , 19 Ekim 1925 tarihinde İç İşleri Bakanlığı’nın , Başbakanlı’ğa verdiği bir rapor ile nihayet bulmuştur. Bu raporun Osmanlıca’dan transkript ettiğim tam metnini sunarak yazıma son veriyorum.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ
DAHİLİYE VEKALETİ
BAŞ VEKALET-İ CELİLEYE
Samsun , Tokat ve havalisinde tedkikat-ı ilmiyede bulunmak üzere Hariciye Vekaleti ve Erkan-ı Harbiye Vekalet-i Celilerinin müsadesiyle oralara azimet etmiş olan Macar ordusu sabık miralaylarından Mösyö Vayt’in 1 Eylül 341 tarihinde Zile’ye giderek orada belediye dairesinin misafiri olarak üç gün kaldıktan sonra son gün daireye azimet etmediğini gören Belediye Reisi’nin ihbarı üzerine hükümet-i mahalliyece icra kılan tahkikat neticesince kimseye haber vermeksizin ve hükümetten de muhafız almaksızın gitmiş olduğu Zile’ye yarım saat mesafede Saraç karyesi civarında maktulen cesedi bulunmuş ve mezkur köy çobanlarından İbrahim ve Ahmed taraflarından elbisesine tam’an katl olunduğu anlaşılarak faillerininin derdest ve cihet-i adliyeye tevdi’ edilmiş oldukları anlaşılmıştır. Bu babda Samsun ve Tokat vilayetlerinden cevaben alınan üç kıt’a telgrafnamenin suretleri leffen takdim kılınmış ve katiller hakkındaki takibat-ı adliyenin tesri’i , adliye vekalet-i celilesine arz ve Hariciye Vekalet-i Celilesi’ne de malumat ita edilmiş olmağla arz-ı keyfiyet olunur efendim[7].