ZİLE ŞİVESİ



ASKERLİK HATIRASI
Türkçenin Zile ilçesinde kullanılan şivesinin Batı Anadolu ağızları içindeki konumu Prof. Dr. Leyla Karahan'ın Anadolu Ağızlarının Sınıflandırılması (Türk Dil Kurumu yayınları: 630, Ankara 1996) adlı çalışmasına göre şöyledir:

3.6.1. Ladik, Havza, Amasya, Tokat, Erbaa, Niksar, Turhal, Reşadiye, Almus
3.6.2. Zile, Artova, Sivas, Yıldızeli, Hafik, Zara, Mesudiye
3.6.3. Şebinkarahisar, Alucra, Suşehri
3.6.4. Kangal, Divriği, Gürün, Malatya, Hekimhan, Arapkir

-------------
Yard. Doç. Dr. Mehmet Yardımcı'nın "Zile'de Söylenen Mahalli Söz ve Deyimler" isimli araştırmasından derlenen yöresel sözlüğümüz

 Zile mutfağından bir anekdot

Kaynana, yemek hazırlığı yapmak için gelinine seslenir:

"Gız gelin, badalın altundaki ilistirde bıldırdan galan çiğit var. O çiğidi bi de terekdeki erüşdeyi al da gel. Haydi çöçelenme, eccük şip ol…"
Mahalle arasında geçen konuşmalardan birkaç anekdot
"Amedenden hoğmaden, culuh hopladı culfalığa gumbüden."
"Alan razu satan razu, arada gezen çullu tazu. "
"Bıldırın Garadini kirazunu haabeye godundu da bana vermediydin. De baham, godun mu gomadun mı?"
"Hatçee, bura Boduçoğun gavağın dibi mi gız? "
"Ahan da bağele, sen sıh dişini hele..."
"Bıldırın ölmüş bi eşek, gelin bu yıl ağlaşak! "
"Gorhunun ecele faydasu yoh! "
"Hıı, gendünü gurtaramayan evliyayu, sel götürsün."
"Destursuz bağa giren, hesapsız zopa yer."


A
aba: anne, abla
afur: ahır
ağa: baba
ağleş: dur, bekle
ağleşmek: alay etmek
ağartı: sütten yapılan ürünlerin tümüne verilen genel isim
aha: işte
alaf: ateş, alev
alayı: hepsi
alışmak: alev almak
alma: elma
aluç: sarı renkli bir çeşit dağ meyvesi
amedenden: aniden, birdenbire
ana: yaşlı kadın, babaanne, nine
angut: anlayışı kıt
anadut: harman yerinde kullanılan üç çatallı bir alet
annaç: karşı
annaşmak: anlaşmak
araz: dilsiz
arşunalık: gölgelik, çardak
arsınmak: utanmak
arsuz: utanmaz
aşurma: kulplu kazan
aşhane (aşane): mutfak
avara: işsiz, güçsüz, boş gezen
avut: ağlama
avut dökmek: ağlamak
aya: avuç içi
ayrık: yabani ot
ayahcah: merdiven
aze: vücut
azıtmak: istenmeyen kedi köpek gibi hayvanları evden uzak bir yere götürüp bırakmak
azık: yiyecek
avuz: inek, manda gibi hayvanların ilk savımından elde edilen oldukça koyu kıvamlı süt
B
badal: merdiven basamağı
badı: ördek
badem parmak: işaret parmağı
baldırgan (baldırcan): patlıcan
bannakh: parmak
bayahdan: biraz önce
bat: yeşil mercimek, salça ve düğü ile yapılıp,
pişirilmeden yenen bir çeşit yemek
bazlama: sac ekmeği
beleş: bedava
beslek (besleme): ileride evlendirilmek üzere küçük yaşta alıp büyütülen kimsesiz ya da yoksul çocuk
becit: acele
bek: sert, sağlam; pek
belemek: çocuğu kundağına sağıp yatırmak
bıdık: böbrek
bıldır: geçen sene
bıyıl: bu yıl
biçala: kısa bir an
biyo: bir kere
bisokum: bir lokma
boğön: bu gün
bostan: karpuz
boz: bakımsız üzüm bağı, sürülmemiş tarla
böcük: haşere
börk: bere
böyük: büyük
buymuş: donmuş
bürük: çarşaf, örtü
C
cağ: banyo ihtiyacını gidermek için yapılmış yer
camış: manda
cebelleşmek: tartışmak
cerek: uzun sırık
ceyran: elektrik
cıbır: yoksul
cılga: keçi yolu, patika
cınnak: tırnak
cırcır: fermuar
cırıt: hızlı yürümek
cıv: kamış
cibbik: alkış
cimcik: çok az
culuk: hindi
cula: karga
culfalık: kilim dokuma tezgahı
cücük: civciv
Ç
çalkalama: ayran
çalgı: süpürge
çamdı: ters tavan
çaylık: uzun kadın donu
çaluntu: felçli
çapak: göz iltihabı
çedik: çocuk ayakkabısı
çekü: yazma
çemüt: dut kurusu
çemüş: kuru üzüm
çemçük: çirkin
çerez: leblebi
çeten: saman taşıma arabası
çene: köşe başı
çenileme: köpeğin havlaması
çıkı: bohça
cılbır: yöresel bir yiyecek
çıt: tel anahtar
çir: zerdali kurusu
çiğ: kırağı
çiğit: meyve çekirdeği
çipil: çalı çırpı
çise: ince yağmur
çitil: çalı çırpı
çitilemek: dikmek
çimmek: banyo yapmak, yıkanmak
çoh: çok
çorlu: hastalıklı
çoştar: laf götürüp getiren, ortalığı karıştıran
çöğdürmek: ayakta işemek
çökek: çamurlu su birikmiş yer
çöçelenmek: boşa vakit geçirmek
çul: kilim
çüş: eşeklerin durması için söylenen söz
D
dakanak: takıntı
daklaşma: sataşma
dalak: bal peteği
dalamak: yün giyisilerin vücutta kaşıntı yapması
dallama: yelek
dam: çatı, evin üst kısmı, teras
dangadak: aniden
dastar: ekmek bohçası
daşdar: sofra bezi
davar: koyun
debellenmek: yuvarlanmak
değirmi: yuvarlak
demin: az önce
demra: egzama
dene: buğday tanesi
depmük (dekmük): tekme
depmez deşürmez olmak: çok zengin olmak
deyyus: kötü adam
dıngıldamak: gevezelik etmek, çok konuşmak
dıga: çocuk
dıhmak (dıhınmak): yemek
dilliksiz: yaramaz
dinelmek: ayakta durmak
dikelmek: karşı koymak
dirgen: harman yerinde kullanılan ağaçtan yapılmış iki çatallı alet
dombalak: takla
dolukmak: üzüntüden ağlayacak hale gelmek
döngel: muşmula
döşürmek: dilenmek
döş: göğüs
döşek: yatak
dulda: gölgelik yer
düğülcek: dolu
dürüm: yufka arasına peynir, çökelik konulması
düve: dana
E
ebe: babaanne, nine
ebe kulağı: salyangoz
ecücük: azıcık
eccük: biraz
eke: tecrübeli
Ellik: eldiven
elleşmek: dolu çuvalı iki kişi birlikte kaldırmak
ella, ellam, elleham: herhalde
el gapısı: kızın evlendikten sonra gideceği yer, koca evi
eme: hala, teyze
emmi: amca
enteri: kadın elbisesi
enük: kedi ya da köpek yavrusu
enek: bilye
engür: üzüm tanesi
ersün: hamur keseceği
erişte: ev makarnası
esbap: çamaşır
essah: sahi
essahtan: gerçekten
eşgi (salça): salça
eşelek: elma gibi meyvelerin yedikten sonra kalan kısmı
eşik: kapı girişi
evcüman: evine bağlı erkek
eyüğü: kaburga kemiği
F
fak: fare kapanı
fenikmek: başı dönmek
fermanı kesilmek: güçsüz düşmek
fırdolayı: çepçevre
fışkı (fışgı): hayvan gübresi
G
gabalak: iri
gahırdak: koyun kuyruğunun kavrulmuşu
gaddem: parça kadar
galuk (galuh): evde kalmış kız
ganara: işe yaramayan, çok yemek yiyen
gatık: yağsız ekşi ayran
gamga: yontulmuş ağaç parçası
garanluh: karanlık
gatmer: bir çeşit ekmek
gavah: kavak
gaypak: sözünde durmayan
gebre: at tımarında kullanılan alet
geçi: keçi
gennaba (genaba): gelin abla
gıymık (gıymıh): ağaçtan yontulmuş iğne küçüklüğünde parça
gıbal: dış görünüş
gıdık: keçi yavrusu
gırmaşmak: kımıldamak
gız: kız
gidik: koyun yavrusu
gilavadar: üzüm asması
gilik: parça
gişi: evli erkek
gorhu: korku
goynek: gömlek
goyvermek: serbest bırakmak
gölük: merkep, eşek
gödek: kısa boylu
göğ: mavi
gurk: kuluçkaya yatan tavuk
gubarmak: gururlanmak
guşluk vakti: sabahla öğle arası
gümele: çalı çırpıdan yapılmış bağ ya da tarla evi
gümbüden: birdenbire
gübür: süprüntü
H
haabe: heybe
habire: sürekli
haçar: anahtar
haçen: ne zaman
harar: çok büyük çuval
hark: küçük su kanalı
haşat: bozulmuş, darmadağın olmuş
hayat: avlu
hazitmek: özlemek
he: evet
hela: tuvalet
helki: kova
helle: un çorbası
hedik: pişirilmiş buğday
hemi: öyle mi
heri: sen de
heğ: küfe
heyiklemek: gözetlemek
heyye: tabi, öyle
hıngel: yöresel bir yemek
hoğlamak: sürmek
hökelek: iriyarı
I
ırakh: uzak
ırgat: amele
ilağançe (ilağan): leğen
içerlemek: alınıp üzülmek
ikinnedi: ilkindi vakti
ilenger: büyük bakır sahan
ilisdir: kevgir
ilik: düğme
isgembi: sandalye
işgefe (işkefe): yöresel yufka ekmeği
işgillenmek: şüphelenmek
işlik: gömlek
işmar: göz kırpma
işgilli: alıngan
K
kayış: kemer
kelem: lahana
keşik: sıra
kelik: eski ayakkabı
kekeç: kekeme
kepenek: kelebek
kesan (kesağan): büyük fare
kesmük: harmanda iyi dövülmediğinden iri kalan sap
kezek: tezek
kıtlamak: ısırmak
kirtik: sert, dolgun
kip: sağlam
kocabaş: şeker pancarı
koğucu: dedikoducu
koz: yeşil kabuklu ceviz
kömüş: manda
köme: cevizli sucuk
kurnamak: kedi köpek gibi hayvanların doğum yapması
küt: felçli
küççük: küçük
L
lalin: takunya
loğ: damlarda kullanılan silindir taşı
M
madımak: yöresel bir yemek
makat (mahat): tahtadan yapılmış oturak
mahdum: erkek evlat
malamat: berbat, sefil, zavallı
malamat etmek: rezil etmek
mangas: cımbız
mayıs: sığır pisliği
mıhlama (mıhla): yumurta ile yapılan bir çeşit yemek
mısmıl: işe yarar
mıh: çivi
mitil: yüzsüz yorgan
modul: ucu çivili uzun değnek
mozi: bakımsız dana
musandere: bir çeşit raf
muhanet: faydasız kişi
mullamak: kapmak
muzu: zararlı
N
nacak: bir çeşit kesici alet
nelbeki: büyük bakır sahan
O
ocaklık: mutfak
oncacık: çok az
Ö
öğlennedi: öğle vakti
öğür: yavrulayacak inek
öle: öyle
öllük: bebeklerin kundaklarına ısıtılarak konulan çok ince killi toprak
övendere: ucu çivili uzun değnek
özeleme: yoğurt çalkalama
öz: dere
P
parsı: baca başı
pelver: salça
peşisire: arkasından
petni: hayvan yemliği
pırtı: kumaş
pırtıcı: manifaturacı
pin: kümes
pinnik: kümes
pisik: kedi
poşuş: kiriş
pöşgür: peçete
pürpürüm: semizotu
pürçekli: havuç
R
razu: razı
S
saku (sahu): ceket
savucu: süt sağan
seyip: başıboş
seğirtmek: hızlı koşmak
sıyırgı: tahta kürek
sıvışmak: sessizce kaybolmak
sini: tepsi
sitil: küçük bakır kova
sindik: civa sülfür
sohranmak: bir işi sohranarak yapmak
sorutmak: ayakta durmak
soku: bulgur döğülen içi oyuk taş
sofa: salon
sonak: mısır koçanı
sokum (sohum): lokma
suluh: hamam havlusu
sümsük: pisboğaz
sumsuk (sumsu): yumruk
Ş
şaplak: tokat
şargada (şarkada): yaramaz çocuk
şeer: şehir
şibermek: şımarmak
şikirsiz: yakışıksız
şip: çabuk
şipelek: tez canlı
şinavat: üzüm cenderesi
şişmek: fazla gururlanmak
şöfük: salya
şöfüklü: salyalı
T
tanış: tanıdık
tavar: kiremitten yapılmış, geniş ağızlı su kabı
tavatir: çok iyi
tazu: tazı
tebelleş: bir kimsenin diğerini kızdıracak şekilde ilgilenmesi
telek: kümes hayvanlarının kanat tüyleri
temek: ahır penceresi
temelli: devamlı
tentene: dantel
terek: raf
terpoşlu: kapaklı bakır kap
teyin: sincap
tığ: harman yerindeki saman yığını
tirki: ağaçtan oyulmuş tas
tille: ince ağaçtan sopa
toh: köpek tasması
toha: kemer
tok: çivili köpek tasması
tokuç: çamaşır yıkarken kullanılan tahta
tola: kuyu kovası
tosbağa: kaplumbağa
tostan: hayvan pisliğiyle beslenen bir tür böcek
tosun: erkek inek
toyga: yoğurtlu çorba
töremek: üremek
tumman: don
tummak: suya dalmak
U
uşak: çocuk
üleş: hayvan leşi
ütme: ateşte pişirilmiş kurumamış buğday başağı
ütmek: oyunda veya idaada kazanmak
Y
yal: köpek maması
yalak: yal verilen kap
yampiri: eğri
yanıgara: şarbon hastalığı
yanyanuç: yengeç
yassu: yatsı vakti
yazu: arazi
yel: rüzgar
yeşillik: bahçe(bağ)
yığın: ot yığını
yoh: hayır, yok
yuğmak: yıkamak
yüğürtmek: koşmak
Z
zavzu: salatalık
zağar: sağır
zemheri: kara kış
zerzebil: perişan
zıkkım: haram
zırana: düşüncesiz
zopa: dayak
zorunan: zorla