|
Sıraç Türkmenleri Hakkında t "Sıraç" Türkmenleri Anadolu'da Tokat, Yozgat (Çekerek), Çorum (Mecitözü) ve Sivas illerinde yerleşmiş bir Türk boyudur. Kan bakımından saf ve katıksız Türk oldukları ve Çin'den Tibet yöresinden geldikleri rivayet edilmekte- dir. Alevi olan Sıraçlar, bugün bazı geleneklerini yıllardan beri aynen yaşatmaktadırlar. Bu bölümde Zilelilerle ve Sıraçlı öğretmenlerle yaptı- ğımız görüşmelerden elde ettiğimiz bilgilere yer vereceğiz. Çekerek ilçesindeki Sıraç köyleri şunlardır: Başalan, Çakır, Çürük, Demircialan, Doğanoğlu, Ekizce, Kamışçık, Ortaoba, Yukarıoba, Sanköy. Tokat-Zile'deki Sıraç köyleri ise şunlardır: Acısu, Üç- kaya, Karşıpmar, Çayır, Çapak, Armut Alanı, Kuzala, Bü- yükbultu, Bacul, Kervansaray. "Sıraç", nur saçan, aydınlatan anlamına gelir. Bunlara Zile yöresinde Aşiretler deniyor.
Özellikle dağlık yörelerde yerleşmişlerdir. Şeriat yasasına karşı çık- 160 Turfe Ailesi Antropolojisi tıkları için dağlara kaçmışlar. Tozanlı'da Hubyar'a bağlı imişler. Bunların bir de Anaca-Ança Ayşa Bacı kolu var- mış. Sıraçların tarihsel geçmişine ilişkin belgeler henüz bu- lunmuş değildir. Sıraç Alevilerinin geçmişi Orta Asya, Horasan'a değin inmektedir. Çevrede anlatılanlara göre, konar göçer taife- sinden olan Sıraçlar, büyük bir ayaklanma harekâtına gi- rişmişler, devlet karşısında yenik düşünce sağ kalanlar dağlara sığınarak yerleşik yaşama geçmişler. Adı geçen ayaklanmanın "Baba Ishak isyanı" olduğu sanılmaktadır. 1239 tarihinde Türkmen topluluğu ile devlet güçleri ara- sındaki bu ayaklanmayı tarihçiler dinsel-siyasal nitelikli ilk Türkmen başkaldırısı olarak nitelemektedirler. Alevi inanca bağlı Türkmen topluluklarından farklılık göstermektedirler. Anadolu Türk köy Alevileri arasında ileri taassuplarıy- la tanınmışlardır. Fakat bu tutumları günümüzde azalma- ya başlamıştır. Prof. Caferoğlu, Sıraçlar konusunda şunları söylüyor: "Mezhepçe hepsi Şii'dir. Bu yüzden yerli ahalice o kadar sevilmezler. Gelenek olarak Şah ismail Safevi ananesine bağlı kalmışlardır. Muharrem ayinini büyük bir ilgi ile ya- parlar. Aşure çorbasını yapmakta asla kusur etmezler. Aşu- re, bunlarda Muharrem ayının 12. gününde hazırlanır." Konukseverlik Konukseverlik, Sıraç topluluklarının önem verdikleri bir özelliktir. Konuğun o evin bereketini artırmak için Tanrı tarafından gönderilmiş olduğuna inanılır. En iyi yemekler konuğa ikram edilir. Kadın Kadınlar da konukla birlikte yarenlik ederler. Kadınlar er- Sıraç Türkmenleri Hakkında 161 erkeklerden kaçmaz. Davar güderken, tarlada çalışırken, yün eğirirken, çorap örerken erkekten kaçmaz ve söyleşiye ka- tılırlar. Erkekleri gibi kadınları da iri yan, cesur ve güçlü- dürler. Sıraç kadını çok çalışkandır. Hiç boş durmaz. Yün eği- rir, çorap örer, önlüğüne nakış yapar. Giyim kuşamlarına çok düşkünler.
Tarlaya çalışmaya giderken bile otantik ve renkli giysilerini giyerler. Kadın önlükleri adeta bir kilim gibidir, işleme, nakış, oya, gelinin beğenisini, yeteneğini ve zevkini simgeler. Ka- dına ilişkin en ilginç olan gelenekleri, kadın giyimidir. Ka- dın giyimi, Orta Asya'daki kadın giyiminin aynısıdır ve bu- güne kadar hiç değişmemiştir. Oğuz geleneğidir. 3 peş üç etektir. Ahmet Yasevî'nin dergâhındakilerinin aynıdır. Sü- se meraklıdırlar. Boncuk takarlar. Samah Geleneği Samah burada iki türdür. Kırklar Samahı ve diğeri de, nor- mal Samah'tır. Kırklar samahını erkek kadın birlikte oy- nar. Oynayanların olgun insan olmaları gereklidir. Sıraçlar Samaha Semah, zemah, zamah ve zamak der- ler. Toplantılarına "Cem", "Ayin-i Cem", "Âyin", şeyhleri- ne "Dede", saz çalanlarına "Aşık", bazı yerlerde "Zakir" denir. Samahı yönetene "Gözcü baba", söylenen parçalara "Nefes", Dede'nin söylediklerine "Nutku Mürşit" derler. Onlar da 12 hizmet tanırlar. Samah son hizmettir. Önce mihraçlama oynanır, en yaşlı iki kadın, iki erkek ayakları çıplak, başları açık, belle- rine peşkir bağlamış olarak "Hû hû meydan'ı Alidir", diye- rek ağırlama oynarlar, dedenin önünde eğilirler, dede on- lara dua eder, dedenin dizini öperler, onun müsaadesiyle yerlerine otururlar, arada dede onlara nasihatlar verir: "Kimsenin hakkını yemeyin, kimsenin arkasından konuş- mayın, borcunuzu ödeyin" gibi nasihatlarda bulunur. Baş- 162 Türk Ailesi Antropolojisi larmı secdeye koyarlar. Allah Allah diye bağırırlar. Çocuk Çocuğa büyük değer verilir. Kız erkek ayırımı yapmazlar.
Kız çocuklanna daha çok çiçek adları koyarlar. Gelincik, zambak, sümbül, lale gibi. Dinsel anlamı olan Arap adlarını çocuklarına vermez- ler. Arapça kelimeler kullanmazlar. Tüm kelimeleri Türk- çedir. Cem âyininde toplu olarak ibadet yapılır (Ayin-i Cem). Kadın, erkek ve çocuk hepsi katılır. Oruçtan önce, kadına, kocasından memnun olup ol- madığı sorulur, ibadette insanı insan olarak görmek söz konusudur. Özel bir yargılama getirmişlerdir. Hiçbir kültürden et- kilenmemek onlarda bir ilkedir. Kimsenin kimseden kaygı duymaması, kimsenin kim- seden korkmaması istenir. Herkes toptan sorgudan geçiri- lir. "Rıza suyu" içilir. Cezalar manevi olarak verilir. Örneğin bir yıl küsülür, konuşulmaz. Büyüğü annesi, emsali kardeşi sayılır. Toplu kurban kesme gelenekleri Şamanizm etkisidir. Ateş duası (aydınlık, ihtiyaç), toprak (bereket) duası, su duası yapılır. Oruç, Kerbelâ olayım protesto için kısa tutulur. 12 gün Muharrem, 9 gün Aşure, 7 gün Hıdırellez orucu var. Bu üçünden biri tercih edilir. Son gün toptan yemek yenir. Herkes bir şey getirir. Dedeler Peygamber soyundan sayılır. Dedelerin bazıla- rı Hacı Bektaş'ı ulu kabul eder. Evlenme Gelenekleri Düğünlerinde davul zurna yoktur. Genellikle saz çalınır. Çaldıkları saz kopuzun geliştirilmiş şeklidir. Altın, gümüş Sıraç Türkmenleri Hakkında 163 gibi ziynet eşyası kullanmak da yoktur. Düğünler ağır masraflı değildir. Evlenmede "başlık parası" almazlar. Yalnız anneye bir miktar "süt hakkı" verilir. Kızı kaçırma (anlaşarak) yoluy- la evlenme yaygındır. Az düğün yaparlar. Erken evlenme görülür, içten evlenirler. Sıraçlarda toplumculuk düşüncesi egemendir. "Ben" yok "biz" vardır. insanı hayvanlaştırmak anlamına gelen ayı, eşek diye küfür edilmez. Ayıp sayılır. Ayıya "eli büyük", eşeğe "gü- lük" derler. Özel selamlaşma işaretleri vardır. Eşiğe basmazlar. Atı çok severler. Hazreti Ali'nin yadigârı at bulunan yerde yoksulluk olmaz derler. Rakı, şarap gibi içkileri içer- ler. Hırsızlık yapmazlar. Kimsenin aleyhinde bulunmaz- lar. Muaviye'ye lanet ederler. Birine kızınca "melun Muavi- ye", "kâfir Muaviye" derler. Suniyi "Yezid" olarak tanırlar.
Kadına insan olarak değer verdikleri, Anaca koluna men- sup olanların Ali'yi Allah, Muhammed'i de Ali'nin veziri bildiklerini rivayet edenler olmuştur. Temizliğe Dikkat Etmemek Sıraçların Zile'de temiz olmadıkları, dağlı oldukları, fazla yıkanmadıkları, temizliğe dikkat etmedikleri konusunda yaygın bir kanaat vardır. Bu tutumlarının tarihsel bir nede- ni olduğu belli. Bir grup insan, tarihte susuz kalmışlar, şimdi biz neden bol bol su kullanalım diyorlar. Kerbelâ olayında bir grup insan susuz kalmış. Tarihte, Yezid'in komutanı Hür, Hz. Hüseyin'in yanın- dakilerin ondan ayrılmamaları üzerine onları susuz bir ye- re yürütür. Burası tarihte Kerbelâ adıyla geçmiştir. Kerbe- la'da çöl ortasında susuz kalmış bir grup insan susuzlukla yapılan işkencenin korkunçluğunu yaşamışlardır. 164 Türk Ailesi Antropolojisi Sıraçlar 1974 yılında Zile'ye indiler. Dağ köylerinden artık büyük kentlere gelmektedirler. Kuşkusuz bu husus bir değişimdir. Ölü yerinde mum yakılıyor. Büyük ağaçlara çapıt bağ- lama geleneği var (Şamanist etki). Dedeler dağ köylerinde kendi çıkarları için etkileyerek onların kentlileşmesine en- gel olmuşlar. Hz. Ali camide şehit olduğu için camiye git- miyorlar. Bu nedenle köylerinde cami yoktur ve genelde namaz kılmamaktadırlar. Köyde tezek yakarlar. Kente geldiklerinde oraya uyum sağlıyorlar. Lükse kaçmadan, normal evlerde oturmakta- dırlar. Mum yakmak, evliyalara taş yapıştırmak Şamanist etkilerdir.
Kerbela'da susuz kalmışlar. Ağıtları da var. Sünniler onlan dindar olmamakla suçlamaktadırlar. Ali'yi çok sevdiklerinden "Ali" ismi çok onlarda. Erkekler 30-40 yaşından sonra sakal bırakırlar. Yalnız bu, dindarlık değil, olgunluk belirtisi olarak kullanılıyor. Görüldüğü gibi Sıraçlar, normal Alevilerden kültürleri yönünden bazı farklılıklar göstermektedirler. Bu farklılık- ları daha çok tarihsel, dinsel ve yerleşim birimlerine bağla- mak gerekir.